Hollandalı kültürel tarihçi Johan Huizinga,
Homo Ludens isimli kitabında oyunun toplumsal işlevinden bahseder ve modern
zamanlarda belli kalıplara sokulmaya çalışılan “oyun”un, aslında özümüzde
olduğunu ve doğuştan “oyuncu” olduğumuzu aktarır. Huizinga “insan oyun oynayan bir varlıktır” der. Kitaba göre oyun çeşit
çeşittir, belli kuralları vardır; katılımcılar özgürdür, gönüllüdür ve
eğlenir. Herhangi bir çıkar ya da yarar
sağlama amacıyla ortaya çıkmayan oyunun çok önemli kültürel işlevleri vardır.
Konu oyun olunca, daha önce
belirttiğim gibi pek çok bilimsel araştırma ve kitap bulabiliriz. Birçok
teoriye göre oyunu irdeleyip değerlendirebiliriz. Terapi seanslarında, okulda ya
da evde çocuklarımızın oyun davranışlarına bakarak “onun iç dünyasına” ilişkin,
“kendi penceremizden” bir bakış atabiliriz… Bunların pek çoğu doğru olabilir ya
da yalnızca inanmak istediğimize inanabiliriz. Ancak tartışmasız olarak
hepimizin birleşeceği bir nokta olarak şu çıkar karşımıza; oyun vazgeçilmezdir.
Önceki yazımda bir oyunda neler
olur konusuna bir parça değinmeye çalışmıştım. Bu yazımda oyununun
bileşenlerinin ne işimize yarayacağını, elimden geldiğince aktarmaya
çalışacağım.
Oyun bir kurallar bütünüdür; tıpkı
hayat gibi… Bir çocuk oyundaki kuralların ne işe yaradığını öğrendiği zaman,
günlük hayatın kurallarının da temel mantığına kavuşur. Neden sırasını
beklemesi gerektiğini, kendisi kadar diğerlerinin de isteklerinin önemli
olduğunu, sözün eylemden önce geldiğini, birlikte yapılan işin ve bununla
beraber tek başına gösterdiği gayretin önemli olduğunu öğrenir. Bir düzeni
vardır oyunun ve her an her şey olabilir de. Tıpkı hayat gibi…
İlişki içinde olmayı öğrenir;
sadece oyun oynadığı kişilerle değil, oyun oynadığı mekânla, kendisiyle,
duyularının her biri ve duygularının tümüyle. İlişkiyle beraber iletişim
başlar; ben ve kendim, ben ve sen, ben ve şu an bulunduğum yer arasında.
Böylelikle konuşur, dinler, düşünür, hisseder. Hepsinin bir sonuca vardığını
görür, nedenselliği öğrenir; şu olunca bu oluyormuş…
“Empati” beceri olarak burada
gelişmeye başlar; çocuk diğerinin mokasenleri ile yürümeye başlar. Dinlediğiniz
zaman tüm kalbinizi açarak, diğerinin ne demeye çalıştığını anlarsınız. Bu
arada diğeri gibi olmayı de öğrenirsiniz; maskelerin ne işe yaradığını, hangi
maskenin ne zaman takılması gerektiğini deneyimlersiniz. Doktorculuk,
öğretmencilik, evcilik… Bir de bu sırada yetişkinler için bir sağlamadır oyun;
çocuklar maskeleri –belki de toplumsal rolleri demek daha anlaşılır
olacak- deneyimlerken, yetişkinler bu
roller için nasıl modeller olduklarını öğrenirler.
İncitmemeyi, incinince nasıl
hissedildiğini öğrenirler çocuklar oyunla. Başkalarının duygularını görmeyi ve
paylaşmayı da… Şefkat göstermeyi, yardım almayı ve vermeyi öğrenirler. Kasıtsız
ya da kasıtlı davranışlarının sorumluluğunu almayı öğrenirler; oyun oynayan
herkes birbirinin aynasıdır en nihayetinde.
Çocuklar oyun oynarken
engellenmeyi ve hayal kırıklığını öğrenirler. Her şeyin kendi istedikleri gibi
olamayacağını, başkalarının özgürlüklerinin ve haklarının de önemli ve gerekli
olduğunu, sınırlarının ne olduğunu deneyimleme şansına sahip olurlar. Sorun yaşadıklarında dünyanın sonu olmadığını,
bir çözüm üretebileceklerini öğrenirler ve buldukları çözüm işe yaramazsa
birazcık destekle yeni çözümlere yönelebilme gücünü kendilerinde bulurlar.
Oyunun kaçınılmaz bir parçası
olarak mücadele etmeyi öğrenirler. İstedikleri sonuca ulaşmak için çabalamayı,
başkalarının da kendisi gibi bir gayret ve çaba içinde olduğunu, her zaman daha
iyisinin olabileceğini ve önemli olanın sonuç değil çabaları olduğunu…
Tüm bunları tek başlarına
yapamazlar elbette. Yanlarında her zaman bu konuda onlara model olacak,
düştüklerinde onları kaldıracak ve hep güvenle orada, yakınlarda bir yerlerde
bulunan yetişkinlere ihtiyaç duyarlar. Onlarla oyun oynayan, sadece onlarla
oyun oynarken değil onlar kendi başlarına oyun oynarken de bundan keyif alan
anne babalarını yanlarında görmek isterler.
Dünya bir oyun alanıdır, hayat ise bir oyun. Doyasıya
yaşamak için oyun oynamayı öğrenmemiz önemlidir. Oyunun içinde bize keyif veren
mizahı, yaratıcılığı ve coşkuyu kaybetmememiz ve bununla beraber tüm gerçekliği
ile birlikte hayal kırıklıkları ve üzüntüleri karşılayabilmemiz için oyun
oynamayı sürdürmemiz önemlidir.
Evet, oyun kurgusaldır; ancak oyun
sırasındaki duyular ve duygular gerçektir. Bu gerçeklik de bizi hayatın
gerçeklikleri ile baş etme becerileri ile donatır. İnsan olmanın gerçekliğini
insanca yaşamayı öğretir oyun.
Oyun dolu bir yaşam dileklerimle;
sevgiyle…
Beyhan ÖZPAR
Psikolojik Danışman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder