Kabul etmek gerekir ki bağlanma kuramının yanlış ele alınmasını da kapsayan kuramsal bilgi kirliliğinden, toplumsal zorunluluk ve kabullere kadar tam bir anneler çağında yaşıyoruz. Özellikle günümüzde “çocuk da yaparım kariyer de” mottosu ile annelerin neredeyse tüm alanları kapladığı, babaların da daha az “kıyabilen”, kendi çocukluklarında babaları ile kuramadıkları “oyun arkadaşı” ilişkisini çocukları ile kurmaya çabalayan, tabi bu arada yoğun çalışma temposu içinde yer alarak çocuklarına iyi bir gelecek bırakma çabası taşıyan ve bu yüzden kaçırdığı zamanlardan dolayı suçluluk duyan bir “babalık” durumu ile karşı karşıya olduğumuzu söylemek mümkün. Oysaki toplumsal hayatı tanıtmak, toplumsal hayattaki kurallar konusunda farkındalık kazandırmak, çocuğun sosyal bir varlık olmasına destek olmak ve dünya üzerinde bir yer sahibi olabilmesi için alan açmak “baba” ile doğrudan ilişkilidir.
Şimdi hep beraber bunun nasıl
geliştiğine bakmaya çalışalım. Bunu yaparken de günümüz babalarının babalık
algıları ve bu uğurda yaşadıkları, yapmaya çalıştıkları hakkında biraz
tartışalım. Her zaman vurguladığım gibi doğru ya da yanlıştan çok hayatın bizi
yönlendirdiği gibi yaşıyoruz. Amaç sadece bu yönelmede tökezlediğimizi
düşündüğümüz zamanlar için yeni bir bakış geliştirmeye çalışmak.
Annelik pek çok açıdan doğal
bir biyolojik olgu olarak ele alınır ve öğrenilmesine gerek olmadığı düşünülür.
Kadınların hormonları vasıtasıyla zaten ruhsal olarak anne olmaya hazır
oldukları vurgusu ve düşüncesi hakimdir. Ancak baba olmak ile ilgili bu tür bir
biyolojik ya da hormonal gerekçelendirme yapmak olanaksızdır. Elbette ki bir
kadının anne olmasına aracılık eden kişi babadan gelen kök hücredir ancak
babalık, biyolojik olarak baba olmakla başlayan bir süreç değildir.
Baba olmak ile ilgili
toplumsal ve kültürel algılar ve yüklemeler, bir erkeğin “babalık” yapma
biçimine ve baba olma sürecine etki ediyor... Ailenin işlevi ve çocuğun ruhsallığı
da içinde yaşanılan toplum, kültür ve dönem ile bağlantılı olarak
değerlendirilebilir. Ancak tüm bunlarla birlikte fiziksel ve ruhsal bir
gerçeklik olarak babanın varlığı, çocuğun sosyal, duygusal ve hatta bilişsel
gelişiminde eşsiz bir öneme sahiptir.
Bir erkeğin ruhsal olarak baba
olabilmesi çift ilişkisinde kadın ile doyurucu bir duygusal, cinsel, sosyal ve
zihinsel paylaşım alanı bulduğunda daha kolay olur; bu bir kadının çift
ilişkisinin hem kadın olarak hem de anne olarak kendini algılayışını etkilemesi
ile eş değerli bir anlama sahiptir. Eş olarak kendisine alan açılmış olan her
birey daha sonra ebeveyn olarak da ailenin gelişiminde yer bulabilir ve aile
olarak var olmaya katkı sağlayabilir. Bu yüzden biyolojik olarak babanın,
kendisini “baba” gibi hissedebilmesi için, anne tarafından değerli ve gerekli
bir birey olarak algılanmaya ve bu alanda yetkilendirilmeye ihtiyacı vardır.
Bununla başlayan baba olma
süreci doğumu takip eden zamanlarda, çocuk için önemli bir ruhsal işlevsellik
göstermesini kolaylaştırır. Doğumdan sonraki ilk aylarda babanın işlevi anne ve
bebek ikilisi için (ki aslında o süreç içinde bebek ve anne kendilerini bir tek
vücut ve varlık olarak algılama eğilimindedirler) güvenli ve korunaklı bir
çevre oluşturmaktır. Anne ve bebeğin sadece fiziksel olarak korunması değil,
sosyal ve duygusal olarak korunması da önemlidir. Anneye yaptığı işin ne kadar
değerli olduğunu hatırlatmak, ona içinden geldiği gibi bu alanda harekete
edebilmesi için hem destek olmak hem de yaptıklarının “doğru ve iyi” olduğuna
ilişkin olumlu bir duygu geliştirmesini sağlamak babanın ilk görevidir. İlk
birkaç ayın sonuna doğru anne bebek ile tek bir beden olarak var olma
algısından çıkarken de babanın doğrudan bebeğe yönelik olarak gerçekleştirdiği
ilk sosyal davranışlar başlar.
Aslında anne ve bebeğin tek
bir varlık olduğu yanılgısının değişimi önce annenin zihninde başlamalıdır. Bu
da ancak ortamda bir üçüncünün, babanın, varlığı ve annenin babayı üçüncü
olarak bu ikilinin arasına girmesi için hem davet etmesi hem de babaya bu
üçlüde bulunması için izin vermesi ile başlar. Annenin, kendi bedeninin bir
uzantısı olduğu algısı içindeki bebek bunu gerçek olarak kabul eder ve bu
aslında bebeğin iç gerçekliğidir. Yani bebek için bu doğal olandır ve tüm dünya
bu algı üzerine kuruludur. Baba bu dönemde dış gerçekliğin, gerçek dünyanın ve
aslında dışarıda da bir hayat ve düzen olduğunun temsili olarak ilişkiye dahil
olur; “bak bebeğim, dışarıda bir dünya var”… Anne ile eş ilişkisini sürdürmeye
kaldığı yerden devam ettiği bu dönemde baba bebeğin her an hazır ve nazır olan
annesini farklı bir birey olarak algılamasına ve ben olmayanları ya da
“”ötekileri” fark etmesine yardım eder. Bu şekilde bebeğin ilk engellenme
deneyimini yaşamasını sağlayarak da gerçek dünyayı küçük parçalar halinde
bebeğine sunmaya başlar.
Babanın devreye girmesi,
bebeğin nihayet farklı bir "nesne" olarak anne bedenine ve başka bir nesne olan dışarıdaki babaya merak duymasına olanak tanır; bu merak
daha sonra dış dünyayı keşfetmesi, uygun koşullar gerçekleştiğinde de yeni
şeyler öğrenmek istemesi için bir tohum olarak çocuğun ruhsallığına ekilir.
Baba bebeğin hayatına dahil olduktan sonraki dönemde nesneler ya da ötekiler
dünyası ile tanışması, babanın bebekle, bebeğin annesiyle olan kadar anlamlı
bir duygusal ilişki geliştirebilmesine de olanak tanır. İlk dönemlerde her ne
kadar anne “bakım veren” olarak adlandırılsa da baba da anne gibi bir işlev
gösterebilir; bu aynı zamanda bebeğin etrafında güvenebileceği “ötekiler”
olduğu fikrinin gelişimi için bir basamaktır. Yani baba olarak ruhsal işlevler
ile bakım veren kişi olarak anneye yardım eden kişinin işlevleri arasında kesin
bir ayrım olmasına gerek yoktur. Önemli olan sadece fiziksel olarak değil,
ruhsal ve duygusal olarak da orada var olabilmektir.
Sonraki dönemlerde baba yavaş
yavaş bebeğe dünyayı tanıtır. Bebek cinsiyeti fark etmeksizin hala referans
noktası olarak anneyi görebilir; ancak baba da güvenilir, dayanıklı ve sevgi
dolu bakım veren olarak erken dönemlerde doğru zamanda ve doğru yerde kendine
yer bulabilmişse (bu yerin oluşmasına annenin izin vermesi önemlidir) bebek
anneden ayrışma sürecinde babanın yardımını alabilir.
Dış dünyayı tanıtması demek
babanın “dışarıdan gelen kişi” olması demektir. Dışarıdan gelir, ilişkiye girer
ve ilişkiden çıkar. Dışarıdaki dünyayı yavaş yavaş bebeğe tanıtır. Bu tanıtma
nesneler bazında olmak zorunda değildir; anneye bebeğin/çocuğu katlanabileceği
düzeyde yaşına uygun engellemeler yaratmasına destek sunmak, bazen bu engelleri
bizzat yaratmak ve güvenle hareket edebileceği bir “dışarısı” algısı oluşturmak
için izin vermek de babanın önemli bir işlevidir. Annenin kaygı durumlarında
anneyi sakinleştirerek, bebek/çocuk yeni bir şeyler denemek istediğinde onu
denemesi için cesaretlendirerek, bazen kendisi yeni bir şeyler sunarak, hareket
alanının sınırlarını, yaşa bağlı olarak geliştirip düzenleyerek veya
düzenlenmesine destek olarak baba, dış dünyayı bebeğe/çocuğa tanıtır. Çocukla
ilişkisi içindeki bireysel tutumu kadar, anneyle çift ilişkisindeki konumu da
bunu yapmasını kolaylaştırır.
Bu cesaretlendirme çocuğun
becerileri ve çevrenin olanakları dahilinde gerçekleşmelidir. Fazla kaygılı ve
engelleyen bir baba kadar fazla rahat ve hiç sınır tanımayan bir baba da
çocuğun dış gerçeklik ve dünya hakkında “yanlış” fikirler edinmesine yol
açabilir. Çünkü babanın önemli bir diğer işlevi bu aşamada devreye girer; “yasa
koyucu” olarak ya da toplumsal hayatın kurallarını aktaran kişi olarak baba… Toplumsal
kuralları tanıtan baba aynı zamanda çocuğun uzlaşma becerilerinin gelişimine
destek olan bir babadır da.
Günümüzde en çok zorlanılan
alan bu gibi görünmekte; çünkü ilk üç yaş boyunca her hangi bir engel koymamış
ya da aşırı engel koymuş bir baba üç yaştan sonra çocuğa engel koymak ya da
toplumsal kuralları tanıtmak gerektiği zamanlarda diğer her şey gibi bu da
anneye devreder. Anne ise zaten o güne kadar her şeyi sunan kişi olarak bu yeni
görevinde genellikle zorlanır. Anne ya çocuğu için fazla yıkıcı ve katı
algılanır ya pes ederek geri çekilir ve çocuğun dış dünyanın ve dış gerçekliğin
sınırlarını yanlış algılamasına neden olur ya da iki durum arasında savrularak
çocuk için anlaması zor bir dış dünya temsili sunar… Bu aşamada anne ve babanın
birlikte işlev gösterebilmesinin tek yolu bebeğin büyüme süreci boyunca
birlikte ebeveyn olarak ve çift olarak işlev gösterebilmelerine bağlıdır.
Annenin kaygılı olduğu zamanlarda babanın, babanın katı olduğu zamanlarda
annenin devreye girmesi ve ne olursa olsun dış gerçekliği çocuk sadece kendini
daha iyi hissetsin diye bozmamaları için birlikte çalışabilmelidirler.
Birlikte işlevsellik gösteren
anne babalar biraz bizim çocukluğumuzun anne babaları gibidirler. Anne,
fiziksel olarak orada olmasa da ruhsal olarak babayı hep ilişkinin içine taşır.
Bu sayede 4 yaşlarından sonra yavaş yavaş gelişmesini umduğumuz, çocuğun
kendisini bu ilişkide “üçüncü” ve bu üçlü içindeki yetişkinlerden daha “küçük”
olan yani “çocuk” olarak algılamasına da destek olur. Evde bütün rutin ve
kurallara anneden çıksa bile çocuğun talepleri karşısında “bir babana soralım
bakalım” diyebilmek, babanın ilişki kurma çabalarına destek olmak bazen bu
alanı özellikle babaya bırakmak, annelerin tabiriyle tüm “beceriksizliğine” ve “hatalarına”
rağmen babayı değerli ve yapabilen olarak çocuğa tanıtmak da annenin babaya, kendini
“baba” olarak adlandırabilmesi için önemli bir desteğidir.
Tabi bu aşamada aşırı katı
tutumlarda araya girerek ilişkiyi daha yumuşak bir zemine taşımak da annenin
sunduğu önemli bir destektir. Burada arabulucu olmak ya da çocuk kendini iyi
hissetsin diye fazladan taviz vermeyi kastetmiyorum. Daha çok babayı uygun
söylem ve davranış anlamında desteklemeyi kastediyorum. Aynı şey baba için de
geçerlidir; baba da elinden gelenin en iyisini yaptığını sürekli hatırlamalı ve
bu ilişkiyi kurmayı istemelidir. Annenin fazla dahil olduğu durumlarda onunla
uzlaşıp geri çekilmesini sağlayabilmelidir. Zorluklarda farklı bir yönteme açık
olabilmeli ve telafi çabası bulunmalıdır.
Anne ile baba, bu arada
eş/çift ilişkilerini de unutmamalıdır. Anne kendini günlük rutinlere ve çocukla
ilgili işlere daha kolay bırakabildiği için, baba çift ilişkisini korumaya ve
gündemde tutmaya daha açık olmalı, bunun için ev ve çocukla ilgili sorumluluk
alıp, destek sunmaya da hazır olmalıdır.
Babanın dış dünyanın temsili
olması onun dış dünya tehlikelerini çocuğuna tanıtması ve çocuğunu
koruyabilmesini de içerir. Bu tanıtma çocuğun yaşına uygun geri bildirimler ile
mümkündür ve aynı zamanda tehlike durumlarını göstermeden maalesef bu konuda
çocuğun kendini koruyabilmesini sağlamak mümkün değildir. Bunu yapabilmek için
çocuğun hareket alanı olan dünyayı genel olarak güvenli ve yaşanası bir yer
olarak algılamak ve sunmak gereklidir. Bu da hiç düşmemesini sağlamak ile
değil, düştüğü zamanlarda yanında bulunup kaldırabilmek, yardım alabileceğini
gösterebilmek ve ne olursa olsun “babasının” ve “annesinin” onu korumak ve
kendisini iyi hissetmesi için yakınlarında bulunacağını göstermek ile mümkün
olur.
Babanın desteği ile çocuklar
ne öğrenir? Özetle babanın ilişki içinde bulunması yoluyla çocuklar ve bebekler
dışarıda bir dünya ve bu dünyanın yaşanabilir ve güzel olduğunu, sosyal
ilişkilerde farklı tarzlar ve farklı insanlar olduğunu, sorun çıktığı zaman
çözebileceğini, uzlaşabileceğini ya da yardım alabileceğini, tehlikeli durumları
görebileceğini, gerekli önlemleri alabileceğini ya da yalnız bırakılmayacağını,
görev ve sorumlulukların farklı zamanlarda farklı kişilerce belli bir anlaşma
dahilinde üstlenilebileceğini ve bunun bir cinsiyet, düşünce ya da beceriden
bağımsız olarak gerçekleşebileceğini öğrenir. Aynı zamanda çocuklar dış
dünyanın kuralları olduğunu, bu kuralların bir anlamı olduğunu, sosyal hayatta
sınırların ve kuralların sadece dış gerçekliğin soyut bir parçası olmadığını,
bu kural ve sınırların onun korunmasına ve onun alanını güvence altına almasına
da destek olduğunu öğrenir.
Çocuk anne babasının ilişkisi
sayesinde sevginin farklı formlarını, anne babasının ilişkisinin ebeveyn olarak
işlevlerinden bağımsız olduğunu ve bu ilişkide çocuk olabildiğini, çocuk
olmanın keyfini çıkararak öğrenir.
Anneliğin iyice mercek altına alındığı, her şeyin "doğru" ya da "yanlış" olarak formüle edildiği ve "bilimsel ve modern" olmak uğruna doğal akışı kaybettiğimiz bu zamanlarda kayıp halka olarak gündemden düşen "baba" olmayı ve "babalık" kavramını daha çok hatırlamak gerektiğine inanıyorum. Yazının başlarında aktardığım
gibi “babalık” sadece biyolojik zorunluluk ya da geleceği garanti altına alma
aracı değildir. Bir erkeğin bir erkek gibi hissedebilmesi ve bir babaya dönüşmesi, bir erkeğin bir kadına kendini kadın olarak değerli, anne olarak becerikli ve kıymetli hissettirmesine benzer bir süreçtir ve burada sorumluluk kadındadır. Bu sayede gerçek anlamını bulan "babalık", yüksek işlevselliğe sahip bir toplumsal müessese ve bir
çocuğun hayata güvenle yönelebilmesinin anahtarıdır.
Beyhan
ÖZPAR
Psikolojik Danışman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder