Hayat pek çok anlamda bizi bazı fırsatlar ve zorluklarla sınar.
Özellikle çocuklarla beraberken her an beklenmedik bir şeye açık olmak gerekir;
ancak bu her şeyi kontrol etmeye çalıştığımız ya da hazır olmadığımız için, pek
çok kere ertelediğimiz konular söz konusu olduğunda bir yetişkin olarak bizim
için oldukça zorlayıcıdır. Cinsellik, toplumsal felaketler, geniş ölçekli
yıkımlara neden olan doğal afetler ve tabii ki ölüm bunlar içinde yetişkinlerin
genellikle en çok kaçındıkları konular olur. Oysa çocuklar gelişimlerinin ve
öğrenmelerinin çok önemli bir parçası olarak merak ederler ve sorular sorarlar.
Sordukları sorulara da mutlaka cevap beklerler.
Yetişkinler olarak bizler yaşam sürelerimiz içinde pek çok
deneyimle karşılaşırız. Zihinsel ve duygusal dünyamız bu süre içinde
karşılaştığımız tüm bu deneyimlerin kaydını tutar ve tepkilerimiz bu çerçevede
oluşur. Zor konularda bizler de pek çok şey yaşamışızdır; yeterince
cevaplanmamış sorularımız, güvendiğimiz yetişkinlerin baş edemediklerini
gördüğümüz konular ve olaylar, çok sevdiğimiz birinden duyduğumuz ve
hayatımızı etkileyen bir açıklama veya söz bu tepkiler için zemin oluşturur.
Bunların üzerine bir de kişisel bir deneyim eklenince oluşturduğumuz bu tepkiler,
konuşmaktan özellikle kaçındığımız konulara dönüşürler. Bu konular içinde en
çok kaçındığımız ise genellikle “ölüm” olur; çünkü bir şekilde hepimiz buna tanık olmuşuzdur ve daha da önemlisi bunun hepimizin başına gelecek bir gerçek
olduğunu biliriz. Bununla baş etme ya da edememe şeklimiz ise genellikle diğer
insanlarla ilişkilerimizde arka planda varlığını hissettirir ve ilişkilerimizi
etkiler.
Çocukların ne kadar meraklı olduğunu biliriz; özellikle birlikte
yaşadıkları yetişkinlerin, çok sevdikleri ebeveynlerin kaçındıkları özel bir
konu varsa o konuda daha fazla meraklı olduklarına mutlaka şahit olmuşuzdur.
Ancak bizim hazır olmadığımız konular, özellikle ölüm ve cinsellik gibi konular
çocukların gelişimlerinin bir parçası olarak, kaçınıp kaçınmadığımız fark etmeksizin çocukların gündemine girer. “Hep mutlu olmalarını” dilediğimiz
çocuklarımızın cinsellikle ilgili sorularını göğüslemek genellikle daha kolay
olur, çünkü bunu gelişimlerinin bir parçası olarak kabul etmek daha kolaydır.
Ölüm söz konusu olduğunda ise bununla karşılaşmalarını istemez, görmezden gelir
ya da yok sayar, gelişimlerinin bir bölümünde bununla ilgili soru soracaklarını
düşünmeyiz. Dolayısıyla da genellikle bu konuyu bir kayıpla karşılaşmadan açmaz, hatta böyle zamanlarda da kaçınır, nasıl cevap vereceğimizi bilemez ve mümkünse
saklamayı yeğleriz. Ancak unuttuğumuz şey iyi cevaplanmamış bir sorunun, zihni
meşgul eden tam açıklanmamış bir konunun, sonrasında yanlış algılara, korkulara,
hatalı öğrenmelere ve duygusal sıkıntılara yol açacağıdır.
Ölüm sevimli bir konu değildir; kimse ölüm hakkında konuşmak istemez. Konuşmak
şöyle dursun düşünmek bile istemeyiz. Yine de geciktirmeye, yok saymaya,
sevdiklerimizi bundan korumaya çalışsak da yaşamın ayrılmaz bir parçası
olduğunu biliriz. Bu bilgi tam yerini dolduramadıkları boşluklar oluşturur ve çocukların da ilgisini çeker. Ne olduğunu
bilmek isterler; çünkü ölümü doğa içinde görmüş ve deneyimlemişlerdir; kulak misafiri oldukları bir sohbette, bir
çizgi filmde ya da yaşamlarının bir yerinde duymuşlar ve görmüşlerdir. Dolayısıyla bu
konuda soru sormaları kaçınılmazdır. Peki, biz yetişkinler hiç sevmediğimiz bu
konu gündeme geldiğinde neyi, nasıl yapmalıyız?
Ölüm hakkında konuşmanız, aslında zamanını
beklemeniz ve eğer gelirse cevaplayacağınız gereken bir konu olmadığını söyleyerek başlamak gerekir söze. Ölüm
konusu bir eğitim meselesidir aslında; gündelik hayatın ve tüm varlıkların bir
başlangıcı, bir yaşam süreci ve sonu vardır nihayetinde. Dolayısıyla bu konu
“araya sıkıştırılmamalı”, görmezden gelinmemeli, geçiştirilmemelidir. Nasıl ki
gelişimlerinin her aşaması hakkında bilgi sahibi olmak ve çocukları da haberdar
etmekten kaçınmıyorsak, ölümün de varlığını yok saymamalı ve zorunda
kaldığımız için cevapladığımız bir konuya dönüştürmemeliyiz.
Bu noktada asıl önemli olan genellikle sizin ölümle ilgili
deneyimleriniz ve nasıl hissettiğinizdir. Ölüm pek çok kültür tarafından farklı
algılanır; batılı toplumlar bundan kaçınmanın ve çocukları bununla
karşılaştırmamanın peşindeyken doğulu toplumlar bundan kaçınmaz, hayatın önemli
bir parçası olarak kabul eder ve çocuklarını da yaşları kaç olursa olsun bu
süreçten haberdar ederler, sürece tanık kılarlar. Kendinizi düşünün; siz ölümle ilgili ne
hissediyorsunuz? Neler yaşadınız ve bunların üzerinizde nasıl etkileri oldu?
Çocuklarınızın size benzer bir algı ve deneyimleri olsun ister misiniz? Peki,
bunu bu konudan kaçınarak mı yoksa yaşlarına uygun bir dil kullanarak, yeteri kadar bilgi sunarak mı
yapacağınızı düşünüyorsunuz?
Ölümü aslında doğal yaşam döngüsünün bir parçası ve “normal” bir
durum olarak ele almak kolay değildir; ama aslında ölüm, doğum gibi yaşamı tamamlayan “normal” olan bir parçadır. Bunu anormal hale getiren genellikle bu konuya
bağladığımız ya da çevremizde ölenlere karşı duyduğumuz hislerdir. Hislerin
yanlışı yoktur; sizin için bunu konuşmak üzücüyse ve zorsa, bu inkar edilemez bir gerçektir. Ancak her zaman söylediğimiz gibi, çocuklar karşılarında çok
zor konular karşısında bile yıkılmayan, güçlü kalan, baş etmeye çalışan
yetişkinler isterler. Dolayısıyla konu ölümü konuşmak olduğunda hislerinizden
arınmış bir şekilde orada durmanızı değil, hislerinizle baş edebilir şekilde
onun katlanabileceği kadar bilgi vermenizi beklerler. Bunun en kolay yolu da
hayatınızda ölümle ya da ölüme ilişkin sorularla, kaçınılmaz olarak
karşılaşmadan önce bir eğitim sürecinin özel bir parçası olarak konuyu ele
almaktır.
Konuyu yaşam döngüsünün bir parçası olarak düşündüğünüzde,
özellikle iki ile altı yaş arasındaki çocuklar için aslında çok önemli bir
deneyim ve öğrenme olanağı da sunarsınız. Çünkü hayatın kendisi ve doğa size
bunu açıklamanız için benzersiz fırsatlar ve olanaklar sunar. Tıpkı doğmalarının, büyümelerinin, yemek
yemelerinin, uyumalarının, yürümelerinin ve oynamalarının yaşam döngülerinin parçası oluşu gibi sevdikleri hayvanların, bahçedeki ağacın, saksıdaki çiçeğin
ve hatta eşyalarının da birer yaşam döngüsü vardır. Doğalar, yaşar ve bir
süreçten geçerler ve sonra yavaş yavaş, bazı parçalarının kullanılmaz olmasıyla
başlayan bir süreç içinde işlevlerini kaybederek/yaşlanarak ölürler. Bunu siz
böyle kabul edip, çocuğunuzun da böyle deneyimlemesine olanak verdiğinizde
sordukları soruları sakince karşılamak ve cevap vermek daha kolay olur. Çocukların da ölümü korkutucu ve kaçınılması gereken bir durum gibi algılamalarının önüne geçebilme gücünüz artar.
Ölümle ilgili olarak bir çocuğun kabul edebileceği bilgi yaşına
göre değişir. Ancak yine de dikkat edilmesi gereken hassas noktalar vardır.
Örneğin ölüm hastalıkla ilişkilendirilirse çocuklar için hasta olmak kabusa
dönüşebilir; çünkü onlar için hasta olmak soğuk algınlığı, grip ya da öksürükle
eşdeğerdir ve evde kaldığı, ilaç alarak iyileştiği zamanları işaret eder. Sizin
hasta oluşunuz da baş edilemez başka bir kaygıya neden olabilir. Uyku ile
eşleştirildiğinde uyku sorunlarına kapı aralamış olursunuz, sadece yaşlılıkla
açıklarsanız çocukların zaman kavramı bizimkinden farklı olduğu için
anlamayabilirler; yaşlanmak ya da sizin yaşlanmanızı istemezler, yaşlı
insanlardan kaçınabilirler. "Yıldızlara, çok uzağa ya da cennete gitti" dediğiniz
zaman “beni niye almadı?” ya da "ne zaman dönecek?" sorularına da hazır olmanız
gerekir. Birini “kaybetmek” olarak açıklarsanız, onu bulmak için ne
yaptığınızı, ne zaman aramaya başlayacağınızı ya da onu nasıl kaybettiğinizi
sorgulamaya başlarlar... Bu kadar değişken varsa ne demek gerekir o zaman?
Ölümü bir çocuk için kabul edilebilir ve baş edilebilir kılmanın
yolları vardır. Bunların ilki doğru terimlerle anmak, yani “ölüm”, “ölmek”
kavramlarına hayatınızda yer vermek ve bu kavramları kullanmaktan
kaçınmamaktır. Bundan sonra çok somut ve anlayabilecekleri bir dile dökmek
gelir. İki yaşında bir çocuk için "ölen bir kişiyi bir daha göremeyecek olmak
anlamına geldiği ve bu kişiyi görememenin de üzücü olabileceğini" bilmek
yeterlidir. Üç ve altı yaş arasındaki çocuklara ise, artık canlı olmamak,
bedenin çalışmasının durması ve yapmaya alışkın olduğu nefes almak, yürümek,
konuşmak, hareket etmek gibi şeyleri yapamayacak ve hissedemeyecek olması gibi
daha detaylı açıklamalar yararlı olur. Genellikle “çok yaşlanınca” ölündüğünü
ekleyebilirsiniz ancak buna zaman kavramını anlaşılır kılacak bazı ek bilgileri
eklemek de yararlı olur; çünkü ardından sizin yaşlanmanıza ve kendisinin
yaşlanmasına ilişkin sorular da eşlik eder. Dolayısıyla büyüme yolculuğunda
atacağı adımlar olan okula gitme, araba kullanmaya başlama, okulları bitirip
işe başlama, evlenme ve çocuk sahibi olma gibi sizin yaşlarınıza geldiği zaman
onun büyüyor, sizin ise yaşlanıyor olduğunuz bilgisini eklemek, bunun hızlı
olmayan bir süreç olduğunu anlamasını kolaylaştırır ve onu rahatlatır.
Genellikle zihinsel gelişimlerinin bir parçası olarak çocuklar beş
ve altı yaşına dek ölümün geri döndürülebilir bir şey olduğunu düşünürler ve
ölen kişinin geri geleceğine inanma eğilimindedirler. Daha önce olumsuz
duygularını ifade etmek için “öl” ya da “ölmesini isterim” gibi şeyler
söylediyseler, her şeyin kendileri öyle istediği için öyle olduğunu düşünme
eğiliminde olduklarından – benmerkezci düşünce – ve bir şekilde bunu söyledikleri kişi de ölürse, bundan kendilerini sorumlu tutabilirler. Aynı dönemde çocuklar
sihirli düşüncelere sahip oldukları için, sevdikleri kişiyi ölmekten kurtaracak
ya da koruyacak güçleri olduğuna da inanabilirler. Aslında bu bile bize
çocukların ölüm hakkında zamanında ve doğru bilgilendirilmelerinin ne kadar
önemli olduğunu göstermeye yeter de artar.
Beş yaşlarında çocuklar somut olarak düşünebilirler, ölümün geri
döndürülemeyen bir şey ve nihai son olduğunu anlayabilirler. Bununla birlikte
bütün detaylara hakim olmak isterler ve çok fazla soru sorarlar. Altı yaşında
ise artık ölümün herkesin başına gelen, yaşam döngüsünün ayrılmaz bir parçası
olduğunu anlarlar.
Tüm bunlara ek olarak ölüm
hakkında konuşmaya ancak sorular geldiği zaman başlamaya karar verdiyseniz yine
de özenli bir yol izlemeniz önemlidir. Yaşına uygun bir dil kullandığınızdan
emin olmak için kısa ve net açıklamalar yapmak işinize yarayabilir. Bir parça
açıklama yaptıktan ve kısa bir bilgi verdikten çocuğunuzun bu bilgiyi işlemesi
için ona süre vermelisiniz. Bu süre içinde tüm soruları yanıtlanmış
hissetmeyecek ve yeni sorularla karşınıza gelecektir. Hem bilgiyi işleyebilmesi
için hem yeni sorular oluşturabilmesi için zamana ihtiyacı olacağından sabırlı
olmanız önemlidir. Sonuçta sorularla geldiği zaman sorularını anlamaya çalışın;
tam olarak neyi merak ettiğini bulmak için siz de ona sorular sorun… Anlamsız
ve zorlayıcı sorulara da hazır olun ve bunları sorarken aslında ne öğrenmeye
çalıştığını, gerçek ihtiyacının ne olduğunu anlamaya çalışın. Dürüst olun ve
bilmediğiniz bir şey varsa bunu açıklıkla söyleyin; araştıracağınızı, öğrenmeye
çalışacağınızı bilmek, bu bilinmezlikle sakin bir şekilde baş ettiğinizi görmek, onu kendi bilmedikleriyle baş edebilmesi için cesaretlendirecektir. Ölümden
sonrası da dahil olmak üzere pek çok konuda daha bir çok soru gelme ihtimaline
hazır olur. Ölümden sonrası için verebileceğiniz bilgi için bir öneri vermek
genellikle uzmanlar için zordur çünkü bu inancınızla da ilgili bir konudur.
İnancınızın size sunduğu bilgiyi, çocuğunuzun katlanabileceği bir forma
sokmanız burada anahtardır.
Son olarak ne olursa olsun bir çocuk için ölümün ayrılmak olduğunu
hatırlayın; ölüm onlar için sevdikleri, güvende hissettikleri kişilerden
ayrılmak anlamına gelecek ve ne olursa olsun bundan hoşlanmayacaklardır. Ayrılmaktan
en çok korktukları kişiler siz ebeveynlerisiniz; çünkü siz onlar için
güven, sevgi, korunma ve bakım anlamını taşırsınız. Dolayısıyla ölümü ve
ayrılığı bir şaka konusuna ya da tehdide dönüştürmemeniz hem önemlidir hem de
gereklidir. Daha önemli bir diğer şey ise onların hayatında, anneleri ve/veya
babaları olarak daha çok uzun süreler var olmayı planladığınızı bilmeleridir.
Tüm gerçekliği onlarla paylaşırken, bu güvenceyi onlardan esirgememeniz de çok
önemlidir.
Sevgiyle,
Beyhan ÖZPAR
Psikolojik Danışman
Yararlanılan Kaynaklar:
Brown-Braun, Betsy – “Neyi, Nasıl Söylemeli? – Aklı Karışmış
Ebeveynler İçin Pratik Öneriler”
(2015);
Tara Kitap, İstanbul
Goldman, Linda – “Children Also Grieve – Talking About Death and Healing”
(2006); Jessica
Kingsley Publishing, London/Philadelphia
Talwar, Victoria & Harris, Paul & Schleifer, Michael – “Children’s
Understanding of Death” (2011)
Cambridge University Press, New York
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder