5 Kasım 2015 Perşembe

"Ölmek ne demek?" - Zor Konular Hakkında Konuşabilmek...


Hayat pek çok anlamda bizi bazı fırsatlar ve zorluklarla sınar. Özellikle çocuklarla beraberken her an beklenmedik bir şeye açık olmak gerekir; ancak bu her şeyi kontrol etmeye çalıştığımız ya da hazır olmadığımız için, pek çok kere ertelediğimiz konular söz konusu olduğunda bir yetişkin olarak bizim için oldukça zorlayıcıdır. Cinsellik, toplumsal felaketler, geniş ölçekli yıkımlara neden olan doğal afetler ve tabii ki ölüm bunlar içinde yetişkinlerin genellikle en çok kaçındıkları konular olur. Oysa çocuklar gelişimlerinin ve öğrenmelerinin çok önemli bir parçası olarak merak ederler ve sorular sorarlar. Sordukları sorulara da mutlaka cevap beklerler.

Yetişkinler olarak bizler yaşam sürelerimiz içinde pek çok deneyimle karşılaşırız. Zihinsel ve duygusal dünyamız bu süre içinde karşılaştığımız tüm bu deneyimlerin kaydını tutar ve tepkilerimiz bu çerçevede oluşur. Zor konularda bizler de pek çok şey yaşamışızdır; yeterince cevaplanmamış sorularımız, güvendiğimiz yetişkinlerin baş edemediklerini gördüğümüz konular ve olaylar, çok sevdiğimiz birinden duyduğumuz ve hayatımızı etkileyen bir açıklama veya söz bu tepkiler için zemin oluşturur. Bunların üzerine bir de kişisel bir deneyim eklenince oluşturduğumuz bu tepkiler, konuşmaktan özellikle kaçındığımız konulara dönüşürler. Bu konular içinde en çok kaçındığımız ise genellikle “ölüm” olur; çünkü bir şekilde hepimiz buna tanık olmuşuzdur ve daha da önemlisi bunun hepimizin başına gelecek bir gerçek olduğunu biliriz. Bununla baş etme ya da edememe şeklimiz ise genellikle diğer insanlarla ilişkilerimizde arka planda varlığını hissettirir ve ilişkilerimizi etkiler.

Çocukların ne kadar meraklı olduğunu biliriz; özellikle birlikte yaşadıkları yetişkinlerin, çok sevdikleri ebeveynlerin kaçındıkları özel bir konu varsa o konuda daha fazla meraklı olduklarına mutlaka şahit olmuşuzdur. Ancak bizim hazır olmadığımız konular, özellikle ölüm ve cinsellik gibi konular çocukların gelişimlerinin bir parçası olarak, kaçınıp kaçınmadığımız fark etmeksizin çocukların gündemine girer. “Hep mutlu olmalarını” dilediğimiz çocuklarımızın cinsellikle ilgili sorularını göğüslemek genellikle daha kolay olur, çünkü bunu gelişimlerinin bir parçası olarak kabul etmek daha kolaydır. Ölüm söz konusu olduğunda ise bununla karşılaşmalarını istemez, görmezden gelir ya da yok sayar, gelişimlerinin bir bölümünde bununla ilgili soru soracaklarını düşünmeyiz. Dolayısıyla da genellikle bu konuyu bir kayıpla karşılaşmadan açmaz, hatta böyle zamanlarda da kaçınır, nasıl cevap vereceğimizi bilemez ve mümkünse saklamayı yeğleriz. Ancak unuttuğumuz şey iyi cevaplanmamış bir sorunun, zihni meşgul eden tam açıklanmamış bir konunun, sonrasında yanlış algılara, korkulara, hatalı öğrenmelere ve duygusal sıkıntılara yol açacağıdır.

Ölüm sevimli bir konu değildir; kimse ölüm hakkında konuşmak istemez. Konuşmak şöyle dursun düşünmek bile istemeyiz. Yine de geciktirmeye, yok saymaya, sevdiklerimizi bundan korumaya çalışsak da yaşamın ayrılmaz bir parçası olduğunu biliriz. Bu bilgi tam yerini dolduramadıkları boşluklar oluşturur ve çocukların da ilgisini çeker. Ne olduğunu bilmek isterler; çünkü ölümü doğa içinde görmüş ve deneyimlemişlerdir; kulak misafiri oldukları bir sohbette, bir çizgi filmde ya da yaşamlarının bir yerinde duymuşlar ve görmüşlerdir. Dolayısıyla bu konuda soru sormaları kaçınılmazdır. Peki, biz yetişkinler hiç sevmediğimiz bu konu gündeme geldiğinde neyi, nasıl yapmalıyız?

Ölüm hakkında konuşmanız, aslında zamanını beklemeniz ve eğer gelirse cevaplayacağınız gereken bir konu olmadığını söyleyerek başlamak gerekir söze. Ölüm konusu bir eğitim meselesidir aslında; gündelik hayatın ve tüm varlıkların bir başlangıcı, bir yaşam süreci ve sonu vardır nihayetinde. Dolayısıyla bu konu “araya sıkıştırılmamalı”, görmezden gelinmemeli, geçiştirilmemelidir. Nasıl ki gelişimlerinin her aşaması hakkında bilgi sahibi olmak ve çocukları da haberdar etmekten kaçınmıyorsak, ölümün de varlığını yok saymamalı ve zorunda kaldığımız için cevapladığımız bir konuya dönüştürmemeliyiz.

Bu noktada asıl önemli olan genellikle sizin ölümle ilgili deneyimleriniz ve nasıl hissettiğinizdir. Ölüm pek çok kültür tarafından farklı algılanır; batılı toplumlar bundan kaçınmanın ve çocukları bununla karşılaştırmamanın peşindeyken doğulu toplumlar bundan kaçınmaz, hayatın önemli bir parçası olarak kabul eder ve çocuklarını da yaşları kaç olursa olsun bu süreçten haberdar ederler, sürece tanık kılarlar. Kendinizi düşünün; siz ölümle ilgili ne hissediyorsunuz? Neler yaşadınız ve bunların üzerinizde nasıl etkileri oldu? Çocuklarınızın size benzer bir algı ve deneyimleri olsun ister misiniz? Peki, bunu bu konudan kaçınarak mı yoksa yaşlarına uygun bir dil kullanarak, yeteri kadar bilgi sunarak mı yapacağınızı düşünüyorsunuz?

Ölümü aslında doğal yaşam döngüsünün bir parçası ve “normal” bir durum olarak ele almak kolay değildir; ama aslında ölüm, doğum gibi yaşamı tamamlayan “normal” olan bir parçadır. Bunu anormal hale getiren genellikle bu konuya bağladığımız ya da çevremizde ölenlere karşı duyduğumuz hislerdir. Hislerin yanlışı yoktur; sizin için bunu konuşmak üzücüyse ve zorsa, bu inkar edilemez bir gerçektir. Ancak her zaman söylediğimiz gibi, çocuklar karşılarında çok zor konular karşısında bile yıkılmayan, güçlü kalan, baş etmeye çalışan yetişkinler isterler. Dolayısıyla konu ölümü konuşmak olduğunda hislerinizden arınmış bir şekilde orada durmanızı değil, hislerinizle baş edebilir şekilde onun katlanabileceği kadar bilgi vermenizi beklerler. Bunun en kolay yolu da hayatınızda ölümle ya da ölüme ilişkin sorularla, kaçınılmaz olarak karşılaşmadan önce bir eğitim sürecinin özel bir parçası olarak konuyu ele almaktır.

Konuyu yaşam döngüsünün bir parçası olarak düşündüğünüzde, özellikle iki ile altı yaş arasındaki çocuklar için aslında çok önemli bir deneyim ve öğrenme olanağı da sunarsınız. Çünkü hayatın kendisi ve doğa size bunu açıklamanız için benzersiz fırsatlar ve olanaklar sunar. Tıpkı doğmalarının, büyümelerinin, yemek yemelerinin, uyumalarının, yürümelerinin ve oynamalarının yaşam döngülerinin parçası oluşu gibi sevdikleri hayvanların, bahçedeki ağacın, saksıdaki çiçeğin ve hatta eşyalarının da birer yaşam döngüsü vardır. Doğalar, yaşar ve bir süreçten geçerler ve sonra yavaş yavaş, bazı parçalarının kullanılmaz olmasıyla başlayan bir süreç içinde işlevlerini kaybederek/yaşlanarak ölürler. Bunu siz böyle kabul edip, çocuğunuzun da böyle deneyimlemesine olanak verdiğinizde sordukları soruları sakince karşılamak ve cevap vermek daha kolay olur. Çocukların da ölümü korkutucu ve kaçınılması gereken bir durum gibi algılamalarının önüne geçebilme gücünüz artar.

Ölümle ilgili olarak bir çocuğun kabul edebileceği bilgi yaşına göre değişir. Ancak yine de dikkat edilmesi gereken hassas noktalar vardır. Örneğin ölüm hastalıkla ilişkilendirilirse çocuklar için hasta olmak kabusa dönüşebilir; çünkü onlar için hasta olmak soğuk algınlığı, grip ya da öksürükle eşdeğerdir ve evde kaldığı, ilaç alarak iyileştiği zamanları işaret eder. Sizin hasta oluşunuz da baş edilemez başka bir kaygıya neden olabilir. Uyku ile eşleştirildiğinde uyku sorunlarına kapı aralamış olursunuz, sadece yaşlılıkla açıklarsanız çocukların zaman kavramı bizimkinden farklı olduğu için anlamayabilirler; yaşlanmak ya da sizin yaşlanmanızı istemezler, yaşlı insanlardan kaçınabilirler. "Yıldızlara, çok uzağa ya da cennete gitti" dediğiniz zaman “beni niye almadı?” ya da "ne zaman dönecek?" sorularına da hazır olmanız gerekir. Birini “kaybetmek” olarak açıklarsanız, onu bulmak için ne yaptığınızı, ne zaman aramaya başlayacağınızı ya da onu nasıl kaybettiğinizi sorgulamaya başlarlar... Bu kadar değişken varsa ne demek gerekir o zaman?

Ölümü bir çocuk için kabul edilebilir ve baş edilebilir kılmanın yolları vardır. Bunların ilki doğru terimlerle anmak, yani “ölüm”, “ölmek” kavramlarına hayatınızda yer vermek ve bu kavramları kullanmaktan kaçınmamaktır. Bundan sonra çok somut ve anlayabilecekleri bir dile dökmek gelir. İki yaşında bir çocuk için "ölen bir kişiyi bir daha göremeyecek olmak anlamına geldiği ve bu kişiyi görememenin de üzücü olabileceğini" bilmek yeterlidir. Üç ve altı yaş arasındaki çocuklara ise, artık canlı olmamak, bedenin çalışmasının durması ve yapmaya alışkın olduğu nefes almak, yürümek, konuşmak, hareket etmek gibi şeyleri yapamayacak ve hissedemeyecek olması gibi daha detaylı açıklamalar yararlı olur. Genellikle “çok yaşlanınca” ölündüğünü ekleyebilirsiniz ancak buna zaman kavramını anlaşılır kılacak bazı ek bilgileri eklemek de yararlı olur; çünkü ardından sizin yaşlanmanıza ve kendisinin yaşlanmasına ilişkin sorular da eşlik eder. Dolayısıyla büyüme yolculuğunda atacağı adımlar olan okula gitme, araba kullanmaya başlama, okulları bitirip işe başlama, evlenme ve çocuk sahibi olma gibi sizin yaşlarınıza geldiği zaman onun büyüyor, sizin ise yaşlanıyor olduğunuz bilgisini eklemek, bunun hızlı olmayan bir süreç olduğunu anlamasını kolaylaştırır ve onu rahatlatır.

Genellikle zihinsel gelişimlerinin bir parçası olarak çocuklar beş ve altı yaşına dek ölümün geri döndürülebilir bir şey olduğunu düşünürler ve ölen kişinin geri geleceğine inanma eğilimindedirler. Daha önce olumsuz duygularını ifade etmek için “öl” ya da “ölmesini isterim” gibi şeyler söylediyseler, her şeyin kendileri öyle istediği için öyle olduğunu düşünme eğiliminde olduklarından – benmerkezci düşünce – ve bir şekilde bunu söyledikleri kişi de ölürse, bundan kendilerini sorumlu tutabilirler. Aynı dönemde çocuklar sihirli düşüncelere sahip oldukları için, sevdikleri kişiyi ölmekten kurtaracak ya da koruyacak güçleri olduğuna da inanabilirler. Aslında bu bile bize çocukların ölüm hakkında zamanında ve doğru bilgilendirilmelerinin ne kadar önemli olduğunu göstermeye yeter de artar.  Beş yaşlarında çocuklar somut olarak düşünebilirler, ölümün geri döndürülemeyen bir şey ve nihai son olduğunu anlayabilirler. Bununla birlikte bütün detaylara hakim olmak isterler ve çok fazla soru sorarlar. Altı yaşında ise artık ölümün herkesin başına gelen, yaşam döngüsünün ayrılmaz bir parçası olduğunu anlarlar.

Tüm bunlara ek olarak ölüm hakkında konuşmaya ancak sorular geldiği zaman başlamaya karar verdiyseniz yine de özenli bir yol izlemeniz önemlidir. Yaşına uygun bir dil kullandığınızdan emin olmak için kısa ve net açıklamalar yapmak işinize yarayabilir. Bir parça açıklama yaptıktan ve kısa bir bilgi verdikten çocuğunuzun bu bilgiyi işlemesi için ona süre vermelisiniz. Bu süre içinde tüm soruları yanıtlanmış hissetmeyecek ve yeni sorularla karşınıza gelecektir. Hem bilgiyi işleyebilmesi için hem yeni sorular oluşturabilmesi için zamana ihtiyacı olacağından sabırlı olmanız önemlidir. Sonuçta sorularla geldiği zaman sorularını anlamaya çalışın; tam olarak neyi merak ettiğini bulmak için siz de ona sorular sorun… Anlamsız ve zorlayıcı sorulara da hazır olun ve bunları sorarken aslında ne öğrenmeye çalıştığını, gerçek ihtiyacının ne olduğunu anlamaya çalışın. Dürüst olun ve bilmediğiniz bir şey varsa bunu açıklıkla söyleyin; araştıracağınızı, öğrenmeye çalışacağınızı bilmek, bu bilinmezlikle sakin bir şekilde baş ettiğinizi görmek, onu kendi bilmedikleriyle baş edebilmesi için cesaretlendirecektir. Ölümden sonrası da dahil olmak üzere pek çok konuda daha bir çok soru gelme ihtimaline hazır olur. Ölümden sonrası için verebileceğiniz bilgi için bir öneri vermek genellikle uzmanlar için zordur çünkü bu inancınızla da ilgili bir konudur. İnancınızın size sunduğu bilgiyi, çocuğunuzun katlanabileceği bir forma sokmanız burada anahtardır.

Son olarak ne olursa olsun bir çocuk için ölümün ayrılmak olduğunu hatırlayın; ölüm onlar için sevdikleri, güvende hissettikleri kişilerden ayrılmak anlamına gelecek ve ne olursa olsun bundan hoşlanmayacaklardır. Ayrılmaktan en çok korktukları kişiler siz ebeveynlerisiniz; çünkü siz onlar için güven, sevgi, korunma ve bakım anlamını taşırsınız. Dolayısıyla ölümü ve ayrılığı bir şaka konusuna ya da tehdide dönüştürmemeniz hem önemlidir hem de gereklidir. Daha önemli bir diğer şey ise onların hayatında, anneleri ve/veya babaları olarak daha çok uzun süreler var olmayı planladığınızı bilmeleridir. Tüm gerçekliği onlarla paylaşırken, bu güvenceyi onlardan esirgememeniz de çok önemlidir.

Sevgiyle,

Beyhan ÖZPAR
Psikolojik Danışman


Yararlanılan Kaynaklar:
Brown-Braun, Betsy – “Neyi, Nasıl Söylemeli? – Aklı Karışmış Ebeveynler İçin Pratik Öneriler”
(2015); Tara Kitap, İstanbul
Goldman, Linda – “Children Also Grieve – Talking About Death and Healing” (2006); Jessica
     Kingsley Publishing, London/Philadelphia
Talwar, Victoria & Harris, Paul & Schleifer, Michael – “Children’s Understanding of Death” (2011)
                            Cambridge University Press, New York


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder